30 Haziran 2010 Çarşamba

Londra Hala Sıcak!

Şikayetçi değiliz elbette, yalnız metro biraz çekilmez oluyor. Temizlik serinlikten geliyormuş demek ki :) Londra'nın sıcak halinden 25 derece üzeri manzaraları;
Robin Hood vergisi de ne derseniz tıklayın.
Şahsen gitmeyi hiç tercih etmediğim ghost tours konsepti ancak otobüsleri oldukça nostaljik...
Shoreditch'den biraz daha sokak kültürü;

Somerset House
İki bina arasına ip çekmek yerine balkon da kurulabiliyor demek ki...

26 Haziran 2010 Cumartesi

Greenwich'te Saatleri Ayarlamak

Dünya Kupası'ndan vakit bulup Wimbledon'ı da takip edebiliyorsunuz Londra'da son günlerde havanın sıcaklığını da iyi kötü biliyorsunuzdur sanırım. Şu an benim hissettiğim 30 üzeri mesela. Koyu renk kıyafet giymeyin, yanınızda su bulundurun, buranın güneşi fena yakıyor mümkünse güneş kremi kullanın. Ha bir de mümkünse Greenwich'e gidin. Kendinizi bambaşka bir kıta Avrupası ülkesinde deniz kenarında hissedin. Deniz kenarı diyorum lakin Thames nehri o taraflarda pek bir deniz kokuyor, ya da bana mı öyle geldi?
Sahil :)
Kraliyet Basamakları, Dikkat!
Bir de yosunlara dikkat!

An olur dalarım O2 Arena'ya greenwich sahillerinden...
Düğün Kutlaması
Pub da şahane bu arada, yolunuz düşerse dışarıda nehre nazır oturunuz...

Hastane, 1616'da yapılmış.
Dave isimli İngiliz genci ve Türk kızı Emel'in aşk itirafı
Duvarda Bir Thames Masalı

15 Haziran 2010 Salı

Eski Londra'ya Yeni Adetler

Londra eski bir sehir tabi, pimapen denilen sey burada lukse giriyor mesela, yasadiginiz evlerin bircogunda eski tesisat nedeniyle akinti ve baglantili problemler yasamaniz mumkun. Bu noktada genelde Polonya'li ustalarla calismaniz gerekiyor. Hava malum, gunes kendini oldukca agirdan satiyor, genelde gorunse bile merhaba diyecek kadar vaktiniz var, naber sorunuza pek yanit verdigi gorulmemis. Ha bir de fareler var tabi Thames nehri ve eski tesisatlarin kardesligi sagolsun. City olarak bilinen, genelde finans sirketlerinin bulundugu bolgedeki kahveciler kapandiktan sonra camlarindan iceri dikkatli bakarsaniz iceride gezinen fareleri gormeniz bayagi olasi.
E ne halt etmeye Londra'da oturuyorsun derseniz sehir gri mri, eski pusku ama yasiyor iste. Dunya kupasi'ni mesela her milletten arkadasinizla bir arada izlemeniz mumkun. Ha bir de sokak sanati var ki, bedava. Bir yere yetismek uzere kostururken bile gozunuze carpiyor, ruhunuzu besliyor aninda. Yemek mi girla, ama o konulara hic girmeyeyim...
Fotograflarla desteklesem savimi?


14 Haziran 2010 Pazartesi

Londra'da Gecmise Dalmak

Sahsen eski gunlerimiz ne guzeldi diye yad edip, gunu kaciran insanlari cok anliyor degilim. Ortaokul arkadas grubundan baska yeni arkadas grubu olusturmayi tercih etmeyip 20 senedir hep ve yalnizca ayni insanlarla hayatini yasamak konusu pek benlik degil...

Lakin bu sabah Londra'da 100.60'da cikan Classic FM'de Rossini'den Seville Berberi'ni dinleyince ortaokuldaki Turkce ogretmenim Akin Emre'yi hatirladim. Hic unutmam bazi gunler sinifa "Fiigarooo Figaro Figaro" diye sarki soyleyerek girerdi, bazen de derste dikkati toparlamak amaciyla soylerdi sanirim. Ne sahane bir ogretmendi gercekten, yaraticilik derya olsun aksin isterdi. 1-2 sene sonra Ankara'da dolmus (evet istanbul'daki minibuse Ankara'da dolmus deniyor) sirasinda karsilasmistik. Keske bilgilerini almayi akil etseymisim, ancak o zaman e-posta, cep telefonu, facebook vs de yoktu ki...
Hayat iste sizde iz birakmis insanlarin uzerinden milyonlarca dakika gecse de, arada 1000lerce kilometre olsa dahi silinmiyor ne mutlu ki...
Eh Seville Berberi'nde o bolumu ortaokuldaki Turkce ogretmenime saygiyla ithaf ediyorum... Figaroo Figarooo....