17 Aralık 2011 Cumartesi

Londra'da Bir Sergi: Terence Conran

Londra'daki Design Museum'da Terence Conran sergisine götürdü bir arkadaşım bugün beni... Terence Conran aynı zamanda Habitat zincirinin kurucusu, tasarımcı ve iş adamı. Üniversiteye fon sağlayarak genç tasarımcılara da destek oluyor. Sanırım çok uzun zamandır bana ilham veren ilk insan oldu. Ancak aşağıdaki sözünü görünce acaba dedim her politikacı bunu baş ucuna assa, her sabah uyandığında ilk bunu görse dünya daha şahane bir yer olmaz mıydı?
1931 doğumlu olduğunu ve yaptığı şahane işleri düşünürseniz Sir ünvanı almsaı da pek şaşırtıcı değil tabi...

25 Ekim 2010 Pazartesi

Ingiltere'deki Gizli Milyonerler

Çocukken kaç kişinin rol modeli Madonna'ydı, bir kadın olarak oldukça zorlu bir dünyada ayakta kalmayı başarmış, herkesi dize getirmiş, oldukça cüretkar davranabilecek kadar cesur olabilmiş, başarısını da maddi olarak taçlandırmış biri olarak? Biraz büyüdükçe rol model olarak futbolcular, NBA basketbolcuları, ünlü müzisyenler, büyük işadamları ve belki politikacılar bile edindik kendimize. Bu yaştan sonra mal mülk edinmek önemli olan hayatta, ki sonra paylaşabilelim, daha kendimize yardım edemezken başkalarına nasıl yardım edebiliriz cümlesini kaç kere kurdunuz veya size kaç kere bu cümle benzer şekillerde söylendi? Daha kendime istediğim şeyi satın alıp (öyle porsche olması şart değil, belki prada da, daha alınabilir şeyler düşünün), canım sıkılınca boğaza karşı bir kadeh deviremeyeceksem hayatı yaşamanın ne anlamı var düşüncesi kaç kere geçti aklınızdan akşam 9-10 gibi yorgun ve işi ofiste bırakamadan eve dönerken? Ve her gün aynı rutini yaşadığınızı fark edip kendinizi kaç kere bu hayat böyle geçmez diye şikayet ederken buldunuz?
Ülkedeki eğitimin kötüye gittiğini, camınızı silmeye çalışan sokak çocuklarına sinirlenip arabanızın içinden bağırdığınızı, bir sürü şanssız insanın olduğunu ama politikacıların bu insanlara kalıcı çözümler sunmak yerine kömür karşılığı oy topladığını kaç arkadaş toplantısında konuştunuz, ve daha fazla örnek vermeme gerek yok sanırım varmaya çalıştığım noktayı İngiliz televizyonunda izlediğim Secret Millionaire programındaki Oscar'ı anlatarak daha net anlatabilirim.
Programın teması oldukça basit; her programda farklı bir pound milyoneri asıl kimliğini gizleyerek İngiltere'nin çeşitli şehirlerine gidiyor ve en şanssız bölgelerde yaşamaya başlıyor. Belgesel çeken bir televizyoncu, araştırmacı gazeteci gibi kimliklere bürünüyor ve bölgeyi araştırmaya başlıyor. İnsanlara yardım eden, yoklukta bile diğerleri için fırsat yaratan kişileri ve onların başlattıkları organizasyonları yakından inceleyip insanlarla konuşuyor. Ve bölümün sonunda bu kişilere giderek aslında milyoner olduğunu, bu insanların yaptıkları şeylerin ne kadar inanılmaz olduğunu belirterek kendilerine x miktarlık çekler veriyor ve sonrasında kendi hayatına geri dönüyor. Yani Arena, Esra Ceyhan, ana haber bültenindeki ajitasyon olayını görmüyorsunuz, yalnız insanları görüyor ve yaptıkları şeylere hayran oluyorsunuz.

Oscar'ın hikayesine gelince; Manchester'da belediyede çalışıyor. Yalnız yaşıyor, ve tek maaşıyla yaşıyor, başka bir geliri yok. Geri dönüşüme atılmış bisikletleri alarak kendi cebinden harcadığı parayla hepsini gıcır gıcır yapıyor ve bisiklet alacak durumu olmayan ailelerin çocuklarına hediye ediyor. Belediyeye ulaşmış kayıp cüzdanların sahibine ulaşması için çalışıyor ve bu cüzdanları sahibine posta ile gönderiyor. Eğer cüzdanın sahibi kadınsa içine kendi cebinden 5 pound koyarak adreslerine gönderiyor, inceliktenmis, adet oyleymis. Sırf bunun için senede 3000 pound harcıyor. Bisikletler içinse ayda 40 pound. Oscar bunu yalnızca insanları mutlu etmek için yapıyor. Programın sonunda gizli milyoner kendi kimliğini açık edip Oscar'a para vermek istediğinde ise parayı kabul etmiyor, gerekçesi "para almıyorum lütfen yanlış anlama ama çok teşekkür ederim". Milyoner giderken dünyada tanıdığı en az bencil insan olduğunu düşünüyor kafa sesinde Oscar'ın ve "madem öyle paradan başka bir yol ayarlayacağım çocuklara Oscar aracılığınla yardım etmek için" diyor. Vaktinde meğer kendisi de hiçbirşeyi olmayan çocuklardanmış.
Dünyadaki en büyük problemin etraflıca düşünememek olduğu görşüne hala 100% katıldığım Edward De Bono'yu da tekrar anımsıyorum program biterken. 
Eğer bu yazıdan etkilenen Türkiye'de fark yaratılabileceğine inanan kişiler varsa lütfen mesaj bıraksın belki elbirliğiyle ufak da olsa Oscar'lar olabiliriz, bu bile büyük bir fark olmaz mı?

27 Eylül 2010 Pazartesi

Londra'dan Yepyeni Sokak Eserleri

Brick Lane uzerinde rastlanan yeni sokak sanati eserleri;


Pop - Up shop kavrami malum oldukca revacta son yillarda. Iste Karolina Kling'den pop up kavramina yeni bir boyut; Kitap Enstalasyonu. "Touch To Flip Page" bolumune dokundugunuzda 3 boyutlu kitabin sayfasi degisiyor.Wieden+Kennedy ajansinin hemen yaninda gorulebilir.
Son olarak tum stajyerlerin kanayan yarasi tecrube karsiligi bedava calistirilma konseptine sonunda ayaklanmis bir grubun serzenisleri...

Londra Tasarım Festivali 2010

Heyecanla bekledigimiz tasarim haftasi gecen haftaydi. Sergilere ev sahipligi yapan insanlar su ana kadar Londra'da gordugum en kibar insan grubuydu desem yalnis olmaz sanirim;
Iste fotograflar;
JamesPlumb'dan The One Room Hotel adindaki tek kisilik otel enstalasyonu. Sonunda 1 kisi burada 1 gece kalma hakkini da elde edecekti...

 Lee Broom'dan One Light Only
 İçi halı kaplı mavi sehpa
 
Carl Clerkin ve Ed Ward tarafından kurulan All Lovely Stüff.

Hala moda olan Pop-Up Shop konseptine Tasarım Festivalinde bir yenisi daha eklendi; Neo Deco Pop-up Shop, Corfield Morris
 bulthaup'da tek duvarda boydan boya bulabileceginiz mikro sandalye modelleri
 cappellini
 Birbirine dokununca yanan lambalar. (kissing pendants) Avustralya'dan gelen 13 en iyi tasarımcı sergisinden.
 Aynı sergiden ilias

18 Eylül 2010 Cumartesi

Londra'dan Yeni Vitrin Manzaralari

Kensington tarafına ne zaman yolum düşse mutlaka erken gidip Harvey Nichols'ın vitrinlerine bakarım. Kıyafetlerden çok vitrinindeki yaratıcılığı seyretmek hoşuma gittiği için. Bu hafta şansıma toplantım Harvey Nichols 5. kattaki kafede olunca budur dedim ve makinemi boynuma asıp biraz da erken ulaştım mekana. Bu arada 5. kat kafesi gayet başarılı, kahveleri kesin önerilir. Üstelik bir de terası var, ısıtmalı bölümleri de mevcut dilediğiniz kadar oturabilirsiniz... Not: Aynı katta bir adet de gece mekanı bulunmakta, önerilir mi derseniz şahsen çok önermem, Londra'nın ruhunu çok daha iyi yansıtan yerler var üstelik daha güzel müzik çalan ve daha rahat hareket edebileceğiniz, özellikle kısa süreli turist olarak geliyorsanız...
İşte Sonbahar vitrin manzaraları;

Kitaplar
Kalemler
Somunlar
Kasetler
Ve Mandallar